ÖĞRETMENİM YUSUF OKATAN'A

Yıllar, yıllar, yıllar önce... Ben o zaman oğlum Deniz'in yaşındayım. Henüz kısa pantolonlu yıllarım. İlkokul 2. sınıfa gidiyorum. Annem, kardeşim Orhan ve ben el ele tutuşup, annemin giydirdiği cicili bicili kıyafetleri çekiştire  büzüştüre İnönü Ziraat İlkokulu'nun yolunu tutuyoruz her sabah. Okulda öğretmen çocuğu olduğumuz için etkili sayılabilecek bir havamız var, her gün 1-0 önde başlıyoruz nasıl bir pohpohlanmaysa. Bu durumun asıl nedeni bizim henüz mini mini birler - ikiler olmamız ve annemin de 5. sınıf okutuyor olmasından kaynaklanıyor. Annemin kız öğrencileri her teneffüs dadımız gibi davranıyorlar. Onun sınıfına gidip benden 3-4 yaş büyük çocuklar üzerinde dayanağı annem olan bir otorite kurabiliyorum. Gel de şımarma. Ama öyle bir anne var ki, sabah cicili bicili giydiren, elimizden tutup okula götüren kadın okula girince bir anda değişip "Hocahanım" oluveriyor. Sırf yaramazlık yaptım diye tüm sınıfının önünde elimde 50 santimlik cetvel kırıp bütün karizmamı yerle bir ettiğini hatırlıyorum.

O yıllar hakikaten güzeldi, hem de çok. Sabah serinliğinde henüz andımız okunmadan okul bahçesinde beklerken bir Peugeot (Peco) moped girerdi okul bahçesine, uygun bir yere özenle konulurdu. Başında gözlerine koyu bir gölge düşüren kasketiyle öğretmenimdi bu gelen adam. Sınıfçak çeki düzen verirdik kendimize ve daha öğretmenimiz davudi ama gerçekten şefkatli sesiyle "hadi çocuklar sıraya" demeden biz yerlerimizi alırdık sıramızda.

Bir insanın okul hayatında bir çok öğretmeni olur. Hele de benim gibi bir kaç ilkokul değiştirip, birden fazla da üniversite okuduysanız bir çok öğretmen gelip geçer hayatınızdan. Bunların bir çoğu arkadaş muhabbetinde sınıfta yapılan yaramazlıklar anlatılırken hatırlanır sadece. Ama bazıları vardır ki, karakterinizi bir oya titizliğinde işler, hayatınızı değiştirecek sihirli öğütler fısıldar kulağınıza. Benim ilkokul öğretmenim olan, yaz kış başından çıkartmadığı kasketiyle hafızamda simgeselleşen bu adam, tam da dediğim gibi kişiliğime bariz çizgiler çizecek değer ve yeterlilikte ki "Cumhuriyet Öğretmeni" Yusuf Hocamdı.

O yıllar henüz el değmemişti eğitim sistemine. Henüz modern matematik yoktu mesela. Ya da bilmem kaç artı kaç belaları sarılmamıştı eğitimin başına. Öğretmenler birer bilge idi. İyi yetişmiş, idealleri ve değerleri olan, sınıflarındaki o minik çocukların geleceklerini şekillendirdiklerinin bilincinde ve sorumluluğunda olan insanlardı.

O yıllarda kış aylarında derse girilmeden önce müstahdemler sobaları yakıp hazırlamış olurlardı sıcacık. O yıllarda öğretmenler andımızı birlikte okurlardı öğrencileriyle. Öğretmen sadece öğrencilerinin değil öğrencilerinin velilerinin de "Hocasıydı" sonuna kadar hakkettikleri saygıyla. Üstelik gerektiğinde öğretmenin vurduğu yerde ister onaylayın ister onaylamayın gül biterdi.

Yusuf Okatan Hocam da diğer bir çok cumhuriyet öğretmeni gibi bir bilge idi. Öğrencilerinin ruh halini bir psikolog ustalığıyla anlar, bir pedagog tavrıyla onlara yön verir, bir baba gibi hayata hazırlardı. Ona karşı halen koruduğum büyük bir saygı hissederdim. Otoriter tavrına rağmen müthiş bir dengeyle koruduğu sabrı ve bana karşı gösterdiği tahammül hala unutulmazdır benim için.

Ben çok şanslı biriyim, öğretmenimle yıllar sonra bile hala görüşebildiğim ve o hala kulağıma sihirli öğütler fısıldayabildiği için. Sizi seviyorum öğretmenim. Size büyük bir saygı duyuyorum hocam. Var olun ve olacaksınız emin olun...

0 comments:

Yorum Gönder